Epifiz Bezi, son yıllarda adını sık sık duymaya başladığımız bir bez. Şaşırmıyoruz zira bu çağ, öz benliklerimizin açığa çıktığı, daha özgün ve doyumlu hayatlarımıza merhaba dediğimiz çok özel bir çağ. Epifiz bezi de gizli kalmış sırlardan bir tanesi, işte şimdi açığa çıkıyor…
Üçüncü göz; ruh ve beden arasındaki gizli geçittir.
Üçüncü göz, kadim zamanlardan bu yana körelmesi sonucu, bir pirinç tanesi
kadar küçülmüş ve sertleşmiş, beynimizin iki lobunun ortasında bulunan epifiz
salgı bezimizdir. İki gözün ortasında olduğu ve göze benzer bir yapısı olduğu
için de üçüncü göz denilmiştir. İlk defa Descartes tarafından ruh ile buluşma
noktası olarak tarif edilen epifiz bezi,
Ruh gözü olarak da bilinir. Ruhani tarafımıza uzanan, doğduğumuzdan
itibaren bize yaradılışın tek gerçeğini hatırlatmaya çalışan gizli bir geçit
gibidir. Bir kez aktive edildiğinde, farklı boyutlara açılan bir kapı görevi
yapar, bu kapının anahtarı da epifiz bezinin salgıladığı hormonlardır. Bu
hormonlar da anahtarın üstündeki her bir ayrıntıda gizli olan, seratonin, melatonin ve DMT
molekülüdür.
Öncelikle mutluluk hormonu olan seratonin,
yaşamdan zevk almamızı sağlar. Melatonin ise
büyüme hormonudur; bedenimizin günlük ritmini düzenler, kanserden koruyucu
bir özelliği de vardır, en çok geceleri
ve karanlıkta salgılanır, bu nedenle geceleri karanlık bir odada uyumak epifiz
bezimiz için çok önemli bir detaydır. Epifiz
bezinin en aktif olduğu zaman, gece 3 civarı olarak bilinir. Bu
nedenle, gece ibadetlerinin çok
değerli olduğunun göstergesi olduğu düşünülür. Seratonini badem, muz, acı
biber, patates, börülce gibi besinlerden de alabiliriz. DMT molekülü ise
ruhumuz ile iletişimimizi sağlar, farklı bilinç seviyelerine ulaştırır ve
dolayısıyla hayatımızda sezgisel gücümüzü ve psişik yeteneklerimizi
geliştirmemiz için bir zemin hazırlar. DMT molekünü bazı bitkiler aracılığıyla
dışarıdan da alabiliriz. DMT molekülü alan kişiler mistik alemler ile
iletişim kurarlar.
Epifiz Bezinin Aktivasyonu Nasıl Olur?
Epifiz bezinin aktivasyonu için, günlük yaşamımıza dahil etmemiz
gerekli farklı dış kaynaklar da vardır. Güneş
ışığı bunlardan biridir ve çok önemlidir, gözümüzün retinasından aldığımız
güneş ışığı epifiz bezimizi besler. Güneş
doğarken ve batarken çıplak gözle 15 dakika bakmak epifiz bezimizi canlandırır.
Aynı zamanda denizde yetişmiş ve güneşte kurutulmuş besinler, bol miktarda D vitamini içerdiği için üçüncü
gözümüze fayda sağlar.
Epifiz bezinin deniz
seviyesinden yükseklere çıktıkça daha fazla hormon salgıladığı, dağların
zirveleri gibi yüksek yerlerde en yüksek seviyede çalıştığı bilimsel bir
gerçektir. Aynı zamanda peygamberlerin, ermişlerin yüksek yerlere inzivaya
çekilmesi, Hristiyan ve Tibet manastırları gibi ibadethanelerin yüksek tepelere
inşa edilmesinin sebebi olarak görülür. Epifiz bezi, dinlerde olduğu
kadarıyla bilimde de çok merak edilmiş ve araştırılmıştır. Birçok bilim adamı,
filozof, yazar, düşünür, bilge, üstat epifiz beziyle ilgili üstü
örtülmüş sırları ortaya çıkarmıştır.
Usta yazar Drunvalo, epifiz bezinin hayatımızdaki önemini ve
gizli kalmış çok önemli kadim bilgileri bizimle aşağıdaki satırlarda
paylaşmıştır:
“İnsan bedenindeki bir diğer temel nokta, başın hemen hemen ortasında yer
alan ve bilinçlilikle çok önemli bir faktör olan epifiz salgı bezidir. Bu bez,
onu nasıl kullanacağımızı unuttuğumuz
için, orijinal boyutu olan pinpon topu boyutundan, şimdiki boyutu olan kurumuş
bezelye boyutuna inmiştir. Kullanmadığımız melekemizi kaybederiz.
Pranik enerji, epifiz salgı bezinden akardı. Bu bez, Light, the Medicine of
the Future kitabının yazarı Jacob Liberman’a göre, bir göze benzer ve bazı
bakımlardan geçekten de bir gözdür. Yuvarlaktır ve bir tarafı açıktır ve bu
açıklığın içinde ışığın odaklanmasına yarayan bir mercek vardır. İçi boştur ve
içinde renk alıcıları vardır. Öncelikle görüş
alanı- ki bu daha bilimsel olarak ispat edilmemiştir- yukarı, göklere doğrudur. Tıpkı gözlerimizin baktıkları yönden 90
derece yanlara doğru görebildikleri gibi, epifiz bezi de belirlenmiş
pozisyonundan 90 derece yanlara ‘bakabilir’. Tıpkı gözlerimizle başımızın
arkasından bakamadığımız gibi, epifiz bezi de yere, Dünya’ya doğru
bakamaz.
Epifiz bezinin içinde – bu küçülmüş boyutunda bile – tüm kutsal
geometri ve tam olarak Gerçeğin nasıl yaratıldığı ile ilgili anlayış gizlidir. Hepsi
orada, her bir insanın içindedir. Ancak bu anlayış, düşüş sırasında hafızamızı
kaybettiğimiz için bize şu anda açık değildir, hafızamız olmadığı için de
farklı bir biçimde solumaya başlamışızdır. Pranayı epifiz bezinden alarak,
merkezi tüpü içinde aşağı yukarı dolaştırmak yerine, solumak için ağız ve
burnumuzu kullanmaya başlamışızdır. Bu durum, prananın epifiz salgı bezine dokunmadan
geçmesine neden olmuş ve böylece de her şeyi tamamen farklı bir şekilde
görmemize, tek Gerçeği başka türlü yorumlamanıza (iyi ve kötü ya da karşıtlık
bilinci) yol açmıştır. Karşıtlık bilincinin sonucu da, kendimizin bir bedenin
içinde olup dışarıya baktığımızı ve böylece ‘dışarılarda’ olup bitenden kopuk
olduğumuzu düşünmemiz olmuştur. Bu tamamen bir illüzyondur. Gerçekmiş gibi
gelir, ancak bu algının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Sadece bu düşmüş
halimizle algılayış biçimimizdir.”
Epifiz bezimiz Drunvalo’nun da bahsettiği gibi şu anda aktif değildir. Çocuklarda epifiz bezi daha aktiftir. Yaşadığımız Dünya’da verilen eğitim, aldığımız besinler, hayatımızı kolaylaştırdığına inandığımız ürünler ve yaşam stilimiz insanların manevi hayatını köreltir. Epifiz bezinin aktifleştirilmesini engellemek ve körelmesini sağlamak için bazı hükümetler tarafından çeşitli yöntemler uygulanmıştır. Amerika’daki içme sularının büyük bir yüzdesinin sodyum florür içermesinin böyle bir yöntem olduğu düşünülür. Epifiz bezi üzerine araştırmalar yapan bir bilim insanı olan Jennifer Luke, sodyum florür üzerine araştırmaları sonucu, epifiz bezinin florid emici bir özelliği olduğunu ve bu sayede alınan floridin, epifiz bezini kireçlendirdiğini ve körelttiğini ortaya çıkarmıştır. Sodyum florür ve bunun gibi bazı kimyasallar epifiz bezinin kireçlenmesine yol açar ve üçüncü gözümüz körelir. Suyun dışında kola gibi gazlı içeceklerde, işlenmiş yiyeceklerde, ağır metal içeren balıklarda, karides, midye gibi deniz ürünlerinde, şekerde, rafine edilmiş tuzda, kafein ve alkolde, dışarıdan aldığımız kalsiyumda, diş macunu gibi kimyasal ürünlerde, temizlik malzemelerinde, deodorantlarda bolca bulunur ve bunlar da kitleleri aptallaştırmaya yeter. Bu nedenle bahsettiğimiz besin ve ürünlerden uzak durarak üçüncü gözümüzü koruma altına alırız.
Epifiz bezimiz Drunvalo’nun da bahsettiği gibi şu anda aktif değildir. Çocuklarda epifiz bezi daha aktiftir. Yaşadığımız Dünya’da verilen eğitim, aldığımız besinler, hayatımızı kolaylaştırdığına inandığımız ürünler ve yaşam stilimiz insanların manevi hayatını köreltir. Epifiz bezinin aktifleştirilmesini engellemek ve körelmesini sağlamak için bazı hükümetler tarafından çeşitli yöntemler uygulanmıştır. Amerika’daki içme sularının büyük bir yüzdesinin sodyum florür içermesinin böyle bir yöntem olduğu düşünülür. Epifiz bezi üzerine araştırmalar yapan bir bilim insanı olan Jennifer Luke, sodyum florür üzerine araştırmaları sonucu, epifiz bezinin florid emici bir özelliği olduğunu ve bu sayede alınan floridin, epifiz bezini kireçlendirdiğini ve körelttiğini ortaya çıkarmıştır. Sodyum florür ve bunun gibi bazı kimyasallar epifiz bezinin kireçlenmesine yol açar ve üçüncü gözümüz körelir. Suyun dışında kola gibi gazlı içeceklerde, işlenmiş yiyeceklerde, ağır metal içeren balıklarda, karides, midye gibi deniz ürünlerinde, şekerde, rafine edilmiş tuzda, kafein ve alkolde, dışarıdan aldığımız kalsiyumda, diş macunu gibi kimyasal ürünlerde, temizlik malzemelerinde, deodorantlarda bolca bulunur ve bunlar da kitleleri aptallaştırmaya yeter. Bu nedenle bahsettiğimiz besin ve ürünlerden uzak durarak üçüncü gözümüzü koruma altına alırız.
Epifiz
bezinin gerilemesinden önce ve bunun ardından ergenliğin başlamasından önce,
çocuklar yetişkin insanlardan daha fazla bilinçli deneyimin çok daha çeşitli
yelpazesine erişmeye hazırdırlar. Aslında, bir çok çocuk ajna çakranın uyanışı
ile ilişkili olan psişik güçlerin çoğuna çabasızca sahiptir. Çocuklar çoğu zaman epeyce sezgiseldir, geleceği görebilirler
veya anne babalarının düşündüğü şeyi bilebilirler. Görüntülerin ardındaki
gerçekliği görme yeteneklerinde esrarengizdirler – o kadar ki bir çocuğu
aldatmak veya ona yalan söylemek çok zordur. [Ajna çakrası: iki kaşın
arasındaki çakra]
İsa Mesih havarilerine “Bir
kez daha küçük çocuklar gibi olmadıkça cennetin krallığına yeniden
giremezsiniz” demişti, sembolik olarak konuşmuyordu, kesinlikle bu duruma
işaret ediyordu.
İsrailli psişik Uri Geller ‘düşünce gücüyle’ kaşıkları bükmek ve
televizyon izleyicilerinin saatlerini durdurmak gibi psikokinetik yeteneklerini
sergileyerek tüm dünyada ünlü olduğu zaman, çok sayıda anne baba alarma geçti,
çünkü onların çocukları evde aynı becerileri gerçekleştirmeye başladılar. Çocuklar anne babalarının ulaşamadığı
hayali dostlar ve hayali yerlerin çok boyutlu dünyasında oynarlar. Bunu
yaparlar çünkü onların geniş işlevsel epifiz bezleri serotonini melatonine
dönüştürür. Bunun etkisi iki katlıdır. Öncelikle, azalan serotonin seviyeleri
onların farkındalığın diğer hallerine erişmelerini sağlar. İkinci olarak,
yüksek konsantrasyonda melatonin ergenliğin başlamasını geciktirerek, köşeye
sıkışmış hipofiz bezinin güçlü etkilerini zapt eder. Sonra yaklaşık yedi veya
sekiz yaşlarında, epifizin işlevi azalmaya başlar ve hipofiz hormonları artan
şekilde salıverilir, üreme sistemini olgunluğa geçirir. Üreme sisteminin bu
uyanışı ile aynı zamanda, çocuğun psişesi yeni cinsel rolüne ayarlanırken büyük
duygusal ve zihinsel karmaşaya maruz kalır. Melatoninin azalan üretimiyle, beynin serotonin konsantrasyonları
giderek büyür ve çocuğun sezgisel algısının, hayal gücünün ve oyununun geniş
dünyasına açılan kapılar kapanır. Trajik şekilde, bu kapılar çoğu zaman
hayatının geri kalanı boyunca kapalı kalır ve içindeki çocuk nadiren tekrar bir
anlığına görünür.
Ancak, hiç de kendi beyin kimyamızın mahpusu olmak zorunda
değiliz. Epifiz bezini yeniden aktive ederek, ajna çakrasını uyandırarak, üçüncü
gözü açarak bilinç halimizi genişletebiliriz – bunların hepsi aynı işlemdir. Bu
şekilde, yetişkin hayatının görevlerini ve sorumluluklarını gerçekleştirirken
aynı zamanda içimizdeki çocuk ile
yeniden temas kurabiliriz. O zaman iş bir oyun haline gelir
ve hayat bir oyun olur, bugün bir çok insan için ciddi ve bunaltıcı
bir iş olması yerine.
Tarihte üstü kapatılmış bir bilgi olarak kalmış epifiz salgı bezimiz aktif
olduğu sürece zekamız, yaratıcılığımız, algılarımız ve bilincimiz de gelişir.
Düzenli olarak yaptığımız meditasyon ve
ibadetlerle de epifiz bezimizi metafizik alemlere açarız. Böylece
yaşadığımız bu illüzyonu aşıp, Dünya’nın tek gerçeğini hissedebileceğimiz bir
frekansa geçeriz. Yeni bir bakış açısı ile farklı bilinç dünyalarına açılan bu
kapıdan içeriye girebilmek için, yazımızda anlattığımız tüm yöntemleri bir
anahtar olarak kullanabilirsiniz.
-Alıntıdır-
Neden sürekli içinizdeki çocuğa dikkat çekmeye çalıştığımı anlıyor musunuz şimdi?
Lena
Bolluk ve Bereket Çalışmasına DavetLena
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder