İnsanlara istediklerimizi yaptırma ile ilgili yazımda “kendimizi
sevdirme” konusunu detaylı olarak inceleyeceğimizi söylemiştim. Çok uzun olduğu
için bugün iki madde vererek bir giriş yapalım istedim.
Genellikle bir insanı neden sevdiğimizi ya da neden
sevmediğimizi tam olarak, mantıklı bir şekilde açıklayamayız. Bunun nedeni biz
farkında olmadan arka planda işleyen bilinçaltımızdır. Bize mantıksız, sebepsiz
ya da tesadüf gibi görünen şey aslında bir süreci gerektirir. Yani birini sevip
sevmemeye biz değil -belli bir süreç sonrasında- bilinçaltımız karar verir.
Sevdiğimiz insanların fiziksel görünümü hakkında
düşüncelerimiz değişirken (başlangıçta çok güzel ya da yakışıklı bulmadığımız
birinin sevdikten sonra daha çekici gelmesi gibi), ilk anda çekici bulduğumuz
insanları da sevmeye daha meyilli oluruz. Demek ki ilk intiba, fiziksel görünüm
çok önemli.
Şimdi bir insanı farkında olmadan neden severiz, bu durumu
etkileyen faktörler neler bir göz atalım.
Çağrışım Yasası
Bu yasayı, hoşumuza giden, keyif veren bir uyaranla bir
insanı özleştirmek olarak tanımlayabiliriz. Bu durumda o insanı görmek o
uyaranı hatırlatacağından, keyif veren bir çağrışım yapacaktır.
Örneğin çok güzel
geçen bir tatili planlarken yanınızda olan kişiyi gördüğünüzde o tatilin size
verdiği mutluluğu farkında olmadan yeniden yaşarsınız. Ya da tatil planı
yaparken yaşadığınız heyecan ve coşkuyu hissedersiniz. Bu nedenle de o insanı
görmekten zevk alır, o insanı (nedenini bilmeden) sevmeye başlarsınız. Elbette
tam tersi de mümkün. Şiddetli bir karın ağrısı çekerken yanınızda olan kişi maalesef
hiç farkında olmadan o ağrının kurbanı olmuştur, onu görmek size olumsuz şeyler
çağrıştırır ve sizi rahatsız eder ki buna kendiniz bile mantıklı bir neden
gösteremezsiniz.
Karşınızdaki insan sizi görmekten ne kadar mutlu anlamak çok
zor değildir. Sadece dudaklarını oynatarak (tüm yüzünü değil) mı selam veriyor yoksa gözleri açılıyor, kocaman
gülümsüyor, işin içine tüm yüz giriyor mu? Konuşurken göz teması kurmuyor, yere
ya da uzaklara bakıyorsa da çok mutlu olmadığını söyleyebiliriz.
Yinelenen Etkileşim
Araştırmalar sık görüşen insanların birbirlerini daha çok
sevme eğiliminde olduğunda birleşiyorlar. Yani eskilerin dediği gibi “çok muhabbet tez ayrılık” getirmiyor. Bir
insanla ne kadar çok etkileşim içinde olursanız, ona ne kadar sık görünürseniz sevilme
ihtimaliniz o kadar artıyor. Aksi halde “gözden uzak gönülden ırak” yasası
işlemeye başlıyor söylemiş olayım.
Bu yasa aynı zamanda politikacılar tarafından fevkalade iyi kullanılan ve
benimsenen bir strateji. Reklamcılıkta da çok sık başvurulan bir yöntem. Uzun uzadıya
anlatmak yerine, bir ürünü, resmini tekrar tekrar ve tekrar size göstermeleri yeterli, hatta bu yasa reklamcılığın bel kemiğini oluşturuyor demek mümkün.
Alfabedeki harflerden adımızın içinde geçenlere bile daha
çok sempati duyduğumuzu biliyor muydunuz? Biri karşınızda alfabeyi okuyarak
isminizi tahmin edebilir. Çünkü farkında olmadan adımızdaki harfleri
duyduğumuzda mimiklerimiz, yüz ifademiz değişiyor.
Özet olarak, birine kendimizi sevdirmek istiyorsak özellikle
keyif aldıkları zamanlarda yanlarında olmaya çalışacağız ya da birlikteyken
keyif alacağı ortamlar yaratmaya çalışacağız, bu bir. İki, sık sık gözüne
görüneceğiz. Yüzümüzü eskitmekten korkmayacağız. Gizemli olup, arada ortadan
kaybolmak da bir taktiktir ama önce bir kendimizi sevdirelim değil mi ? ;)
Bir sonraki yazımızda devam edeceğiz. Önce bu iki maddeyi
hemen hayata geçirip özümseyelim olur mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder