Ne zamandır
blog üzerinden gelen sorulara, yorumlara bakma imkanım olmamıştı (Google plus
uygulaması da sona erdiği için, bloğa ulaşımın hızlanması bakımından, bunda
böyle elimden geldikçe haftalık olarak yayınlayacağım inşallah). Bugün şöyle
hızlıca göz gezdireyim dedim. Yorumlar benim onayım olmadan blogda
görünmüyor onu da belirteyim. Neyse, uzun zaman önce yazılmış,
okumadığım için yayınlanmamış bir yoruma rastladım ki beni gerçekten üzdü.
Kendi adıma değil ama insanlığın geldiği yer adına üzüldüm. Yorumu (özellikle
yayınladım, konuların içinde denk gelirsiniz) yapan şahıs çalışmalarımıza katılan
kişilerin gönderdikleri maillerden derlediğim yazının benim kalemimden çıkmış
olduğunu, yazanların hepsinin Türkçelerinin çok düzgün olduğunu, bana hiç
güvenmediğini söylemiş. Hiçbirimiz artık birçok olumsuzluklar deneyimlediğimiz
bu hayatta bir çocuk saflığında değiliz elbette. Karşılaştığımız insanlara
kayıtsız şartsız bir güven duymamız mümkün olmuyor. Birine güvenmediğimiz fikri
aklımızın ucundan geçiyor ama mantıklı insanlar olarak yanılabileceğimizi de
biliyoruz. Elimizde hiçbir kanıt yokken bir insanın günahını almanın gerek
dinen gerekse ahlaken ne kadar yanlış bir tutum olacağının bilincindeyiz ki bu
güvensizlik hissini direkt sözlere dökmüyoruz.
Burada, 2016
yılından beri, çok aktif olamasa da, günlük hayatta karşılaştığınız sorunların
çözümüne dair, çoğunu kendim bizzat denediğim bilgileri size aktarmaya
çalışıyorum. Bloğum abonelik, yani ücret ödemeniz gereken bir platform değil.
Yani kimseyi zorla buraya çekmiş değilim. Bu yazıları yazmam için kimse bana
bir maaş vermediği gibi, internet ve elektrik faturamı da ödemiyor. Hal
böyleyken teşekkür etmek yerine böylesi yakışıksız yorum ve asılsız
suçlamalarda bulunan insanların iyi niyetleri konusunda ben de şüphe duyuyor ve
onlar adına utanıyorum açıkçası. Umarım bir gün, anonim dahi olsalar insanların
günahını almanın sonuçları olacağını idrak edebilirler.
Hayat bizi
her zaman iyi insanlarla buluşturmuyor. Kendi adıma bugüne dek, tüm iyi
niyetimle yardım ettiğim çok insan tarafından ihanete uğradığımı söylemeliyim.
Ne yaptığım iyilikler geri döndü ne de verdiğim borçlar. Kendim zor duruma
düşsem de kimseden geri bile isteyemedim, utandım. Bunların hiç biri beni iyi
olmaya çalışmaktan geri koymadı. İyiliğin başka bir kanaldan bana döndüğüne ve
dahi döneceğine (bu dünyada olmasa da öbür dünyada) inancımı asla kaybetmedim.
Kalbini
temiz tutmayan insanlar için her iki cihanda da ne huzur ne de mutluluk var,
bunu unutmamak gerek.
Yeni dualar
vermek yerine neden tüm bunları yazıyor yazıyorum dersiniz? Yazıyorum çünkü
bunlar olmadan ne tövbenizin ne de duanızın bir anlamı kalıyor.Bir de bu dünya menfaatleri için dua etmekten ebedi hayatı mahvedecek davranışlardan uzak durmayı unutmaya başladığımızı seziyorum bazen. Aman dikkat edin...
Çoğunuzun
bildiği, benim de çok sevdiğim bir hikayeyle bitirelim. Allah hepimizin gönlüne
göre versin, sevgilerimle…
Lena
*****
Bedevi,
çölde devesi ile giderken, hemen ileride “su, su" diye inleyen birini
görünce, hemen devesinden atlar ve ona kana kana su içirir.
Ardından da karnını doyurur.
Bedevinin yardım ettiği kişi kendine geldikten hemen sonra, zengin
bedeviyi etkisiz hale getirerek, bedevinin neyi var neyi yok, hepsini alır.
Sonrada bedevinin devesine binerek oradan uzaklaşmaya başlar.
Soyulan bedevi hırsızın arkasından defalarca, “Sakın bunu kimseye
anlatma" diye bağırır.
Hırsız bedevi önce aldırış etmez buna ama uzaklaştıkça kafasına dert olur
ve geri döner.
Soyduğu bedevinin yanına gelerek ona sorar; “Neden kimseye
anlatma" diyorsun.
Kumların üstünde oturan soyulan adam şöyle der;
Eğer bu yaptığını anlatırsan, bundan sonra çölde gerçekten aç ve susuz
kalanlara hiç kimse yardım etmez.
Lütfen blog paylaşımlarıyla ilgili sorularınız için yorum bölümünü kullanınız. Maille herkese, aynı sorulara ayrı ayrı cevap vermem mümkün olamıyor, teşekkür ederim.
Çalışmalarımız hakkında bilgi almak için adınız, yaşınız ve sorunlarınızı içeren kısa mailinizi lenayla@outlook.com adresine gönderebilirsiniz.