9 Temmuz 2017 Pazar

Çok Kıymetli Bir Okuma


 "Allah bize kafidir; O, ne mükemmel bir koruyucudur!"

Sizden gelenler bazen beni gerçekten çok şaşırtıyor. Eşi, komşusu, kayınvalidesi, bir yakını tarafından ihanete uğramış, mağdur olmuş bazı arkadaşlarımızın "Ya Kahhar, şedidel batşi, Tebbet Sûresi vb" gibi beddua denebilecek şeyler okumaları beni gerçekten dehşete düşürüyor. Dün yediği içtiği ayrı gitmeyen insanların, çıkarları çatıştığında ya da biraz canları yandığında, Allah'ın sevgili bir kuluna (ne yaparsa yapsın!) beddua etmesi, zaman harcayıp onun kötülüğü için oturup dua etmesi kabul edilir gibi değil! Bir müslümana zarar vermek sizi mutlu edecekse kendinizi ve dini inancınızı ciddi şekilde sorgulamalısınız. Allah'a inanan, ahirete, hesap gününe inanan bir insan bunu yapmayı nasıl göze alabilir ? Kaldı ki "bela döner dolaşır sahibini bulur" bunu bilmez misiniz ? Dua etmek istiyorsanız kendinize edin. İyilik, güzellik için, mutluluğunuz için... O kadar pozitif, muhteşem dualar dururken beddua okumanın mantığı nedir ? Başkasının kötülüğüyle mutlu olacaksanız üzgünüm ama siz de en az onun kadar kötüsünüz demektir. Bilmeden, kızgınlıkla okuduysanız da hemen tövbe edin, hayatınıza belaları çekmeyin. Güzel dualar okumaya başlayın.

Buyrun size iyilikle her işinizi yoluna sokmanızı sağlayacak bir okuma : 

Bütün İslam alemi arasında çok meşhur ve mücerreb olan pek kıymetli, müessir, kolay, kısa ve tesiri çabuk görülen bir ayet-i kerimedir. İşi gücü bağlı olan, maişet darlığı çeken, haksızlığa, zulme uğrayan, zalim ve fena insanların dûçar-ı kahrı ve gadri olan, maddi ve manevi sıkıntıları olan bir kimse bu ayet-i kerimeyi günde en az 450 kere okumaya devam ederse az zamanda korktuklarından emin olup umduklarına nail olur. Bu ayet-i kerimeyi vird edinenler, giderken, gelirken, yatakta, otururken, her imkan bulduğu yerde gücü yettiği kadar okumaya devam ederse bir ay geçmeden halinde yerle gök kadar muazzam ilerleme hisseder, görür. Bolluğa kavuşur, ticareti artar, sıhhati düzelir. Düşmanları dost olur. Dost olmayanlar kahır ve helak olur.

10 İstiğfar, 10 Kelime-i tevhid, 7 Tekbir, 10 salavat okuduktan sonra besmeleyle bir defa

“Ellezine kale lehümün nâsü inen nâse kad cemeû leküm fahşevhüm fe zâdehüm îmânen ve kâlû hasbünellâhü ve nı’mel vekîl” ayetini okuyup hasbünellâhü ve nı’mel vekîl kısmı 450 kez tekrar ediyoruz.

Anlamı (3/ÂLİ İMRÂN-173) : O inananlar ki başka insanlar tarafından, "Bakın, size karşı bir ordu toplanmış, onlardan kendinizi koruyun!" şeklinde uyarılmışlardı, ama bu, onların sadece imanını arttırdı ve "Allah bize kafidir; O, ne mükemmel bir koruyucudur!" diye cevap verdiler.

Ardından bir kere “Fenkalebû bi nı’metin minellâhi ve fadlin lem yemseshüm sûün vettebeû rıdvânellâh vellâhü  zû fadlin azıym” okunur.

***************

Beddua Üzerine...

İslâm, Müslümanların kendileri ve diğer Müslümanlar aleyhinde beddua etmelerini yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz (a.s.m.):

“Kendinize beddua etmeyiniz; çocuklarınıza beddua etmeyiniz; mallarınıza da beddua etmeyiniz. Dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.” (Müslim, Zühd 74; Ebû Dâvûd, Vitir 27)

Peygamber Efendimiz (a.s.m) beddua etmekten kaçınırdı. Kendisinin lânet eden değil, aksine rahmet peygamberi olduğunu söylerdi. (Müslim, Birr 87)

Mekke döneminde İslâmî tebliğ etmek üzere Tâif'e gittiğinde, orada kötü bir davranışla karşı karşıya kalmış; dönüşte taş yağmuruna tutulmuş, mübarek ayakları kanlar içerisinde kalmıştı. O sırada Allah tarafından kendisine "onlar aleyhinde yapacağı bedduanın kabul edileceği, dilerse onları helâk edeceği" bildirilmiş, fakat Peygamber Efendimiz (asm) "Hayır, belki bunların sulbünden sana ibadet edecek çocuklar doğar, yâ Rabb." demişti. Uhud'da dişini kıran, yüzünü yaralayan düşmanları için:

"Allah'ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar." (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IV, 314) diye dua etmiştir. Bütün çalışmalara rağmen İslâmiyeti kabul etmeyen Devs kabilesine beddua etmesi istenince:

"Yâ Rabbi! Devs kabilesine hidayet eyle de onları bizim saflarımıza kat." diye dua etmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 344)

Bununla beraber, Peygamber Efendimiz (a.s.m)'in zaman zaman Allah düşmanlarına beddua ettiği de olmuştur. Bi'r-i Mâûne'de yetmiş İslâm davetçisini şehît eden Kilab kabîlesine Resulullah (a.s.m) bir ay süre ile beddua ve lânet etmişti. Kâbe'de namaz kılarken kendisiyle alay eden müşriklere de beddua etmiş, Bedir muharebesinde yere serildiklerini gözleriyle görmüştü. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, X; 43-45) Hendek muharebesinde Medine önlerinde toplanan düşmanın perişan olup dağılmaları için dua etmiş, bunun üzerine geceleyin ansızın doğudan kopan fırtına düşmanın altını üstüne çevirmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 342-343)

Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki Müslüman, günahkâr da olsalar, Müslümanlara beddua etmekten sakınmalıdır.

Bu dünyada zulmeden kişi cezasız kalmayacaktır. Bu dünyada zulmünün cezasını göreceği gibi ahirette de elim bir azapla cezalandırılacaktır. Burada mazluma düşen güzel bir şekilde sabretmektir.

Konuyla ilgili bazı hadisler ve kısa açıklamaları:

“…Mü'mine lânet etmek, onu öldürmek gibidir." (Buhârî, Cenâiz 84, Müslim, Îmân 176, 177)

Lânet, lânet edilen canlının, hem dünya hem de âhirette Allah'ın rahmetinden uzak kalmasını dilemek demektir. Lanet olsun,  Allah  lânet etsin, lânet olası, mel'un adam gibi sözler -farkında olunsun veya olunmasın- kişinin rahmetten mahrum kalmasını, uzak tutulmasını istemek demektir. Lânetlenmiş varlıkların başında şeytan gelir. Şeytân aleyhi'l-la'ne cümlesi, "Allah'ın rahmetinden kovulmuş şeytan" anlamında  çokça kullanılan bir ifadedir.

Bir mü'mine lânet etmek, onun şeytan gibi ilâhî rahmetten ebediyyen mahrum kalmasını dilemek anlamına gelir. Bu ise, o Müslümanın hayat hakkına tecâvüz etmek, onu öldürmek gibi çok ağır bir suçtur. Hatta bir Müslümanın tam anlamıyla ölmesini dilemek anlamındadır. Öldüren, öldürdüğü Müslümanı sadece dünyevî hak ve menfaatlarından mahrum bırakır. Lânetçi ise, dileğine kavuşsa da kavuşmasa da, Müslümanın hem dünya hem de âhiret mutluluğuna mâni olmak için teşebbüste bulunmuş demektir. 

"Mü'mine lânet etmek, onu öldürmek gibidir." tesbitinden, lânetçinin de kâtil gibi kısas edileceği hükmü çıkarılamaz. Ancak işlediği cinâyetin büyüklüğü ortaya konulmuş olmaktadır. Lânetçinin dünyadaki cezâsı değilse de  mânevî sorumluluğu kâtilinkine  eş bir sorumluluktur.



Hacet Çalışmaları, Bolluk&Bereket ÇalışmalarımızŞifa Çalışmalarımız, spritüel danışmanlık, doğum kodu Esmalarınız, açık günler, kısmet açma, iş bulma, başarı&terfi, evlilik, alım-satım işleri, ikili ilişkilerle ilgili sorunlarınız için  iletişim : lenayla@outlook.com

iletişim : lenayla@outlook.com

3 yorum:

  1. Merhaba Lena hanım ben 3aydır bi iş yerinde çalışıyorum evliyim ama orda bi adam bana sarkıntılık etmeye başladı ben müdürü me söyledim oda onu uyarmış bu karaktersiz gidip ordaki ddiğer bayanlara söylemiş şimdi dedikodumu yapıyorlar çok zoruma gidiyor malum hep kadınlar suçlanıyor işde bana laf sokmalar napim ben şimdi adetliyim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Laf sokan kadınlarla açıkça konuşup durumu anlatın bence öncelikle. Yukarıda verdiğim okumayı yapabileceğiniz gibi zikir olarak sadece hasbünellâhü ve nı’mel vekîl de okuyabilirsiniz bol bol. Mümtehiyne 7. ayeti de her gün 71 kez okuyabilirsiniz. "Asâllâhu en yec’ale beynekum ve beynellezîne âdeytum minhum meveddeten, vallâhu kadîrun, vallâhu gafûrun rahîm" anlamına da bir bakıp ne okuduğunuzu bilin.

      Sil